22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

"ALDIĞIM CEZALARI ONUR BELGESİ OLARAK TAŞIYORUM"

"Ben meslek hayatım boyunca veliler ve öğrenciler tarafından en çok sevilen öğretmen oldum. Aynı zamanda amirler tarafından istenmeyen kişi ilan edildim"

"Aldığım cezaları onur belgesi olarak taşıyorum"

03 Temmuz 2009 Cuma 11:44

İlke Haber: Yaşadığınız bu zorlu sürecin, kaybettirdikleri ve kazandırdıkları konusunda bir kıyas yada değerlendirme yapmanızı istesem neler söylemek istersiniz? Terazinin ibresi nerede duruyor? Kazandırdıkları mı yoksa kaybettirdikleri mi ağırlıkta?  

Aytaç Kılınç: Benim sürgün hayatım idarecilik yasağım hala devam ediyor. İnsanlara kamuoyuna bunu bir türlü açıklayamıyorum. Evime 150 km yolu her gün gidip geliyorum. Şereflikoçhisar Kız Meslek Lisesi’nde çocuk gelişimi öğretmeni olarak görev yapıyorum. Teknoloji Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün açık lisede öğretmen ihtiyacı olduğunu duydum ve başvuru yaptım. Hiç olmazsa geçici görevlendirme ile evime yakın bir yerde, üstelikte uzmanı olduğum bir konuda, açık lisede çocuk gelişimi öğretmeni olarak çalışayım dedim. 2 ya da 3 yıllık öğretmenler bakanlıkta görev alabiliyorlar. Benim 18. Yılım uzmanım ve bir sürü yeterlilik belgem olduğu halde sırf ismimden dolayı, insanlar ya ürküyor ya çekiniyor ya da başka hesaplar peşinde ama işim bir şekilde olmuyor. Başvurularım bir şekilde reddediliyor. Sendikam vasıtası ile araştırma yapıyorum. Görevlendirme istediğim her alanda neden reddedildiğimi merak ediyorum. Üstelik bu görevlere benden daha ehliyetsiz kişiler getirildiğini öğreniyorum. Bana yapılan açıklama, “hocam medyada çıkan haberler yüzünden sizin görevlendirmelerinizi yapmıyorlar.” Aslında kamuoyu ne kadar desteklese de, arkamda olsa da hala bürokraside önüme engel konuluyor. Sayın eski bakan Hüseyin Çelik’e defalarca mağduriyetimin giderilmesi için yazı yazdım. Hepsinden de ret cevabı aldım bürokratik bir dille. Bunlar bana kaybettirdikleri. Kazandırdıklarına gelince. En azından Türkiye’nin gizli tarihinin çıkmasına vesile olabilecek ve haklı olduğuma sonuna kadar inandığım bir davam var. Bu manevi haz da tüm çilemi bertaraf ediyor. 

İlke Haber: Dava ve akabinde yaşananlar hayatınızda herhangi bir değişikliğe yol açtı mı?  

Aytaç Kılınç:Meslek hayatımda her ne kadar kamuoyu tarafından ve hükümet tarafından destek çıkılmış gözükse de, hakkımda çıkan haberler meslek hayatıma olumsuz etkilere sebep oldu. Böyle bir olay olmasa idi muhtemelen şu an idareci olarak görev yapacak ya da evimden kilometrelerce uzak bir yere gidip gelmeyecektim. 

İlke Haber: Uzun süre gündemde kalabilen ender kişilerden biri olmanız hasebiyle şunu sormak istiyorum: Bu durumun, size bir popülarite kazandırdığı muhakkak. Bu popülaritenin ne kazandırdığından çok ne kaybettirdiğini sormak istiyorum öncelikle? 

Aytaç Kılınç: Ben popüler olma derdinde biri değilim. Her zaman kendime güvendim. Aytaç  Kılınç olarak kendime ve haklılığıma güvenmesem,  avukatım olmadığı halde, tek başıma olan bir konuda, kalkıp ta Valiliği, Mili Eğitim Bakanlığı’nı, Genel Kurmay’ı karşıma alacak dava açar mıydım? Hatırlatırım, açtığım davanın yılı ise 2001 tarihi. Bende değişen bir şey olmadı. Popüler olup olmadığımın bile farkında değilim inanın. 

İlke Haber: Popülaritenin kazanımlarına sırt çevirdiğiniz yada bu konuda çekingen bir tutum içinde olduğunuz yönünde bir izlenim verdiniz kamuoyuna? Hâlbuki yaşanan çoğu örnek, sizin durumunuzda olan birçok insanın, böyle bir sürecin nimetlerinden yaralandıklarını, hatta bunu rant aracı haline dönüştürdüklerini göstermektedir. Öğretmenlik hayatınız boyunca aldığınız cezalar, mesleki başarılarınıza paralel bir seyir takip etti neredeyse? Uyarı, kınama, sürgün, maaş kesinti ve kademe ilerlemesinin durdurulması gibi cezalardan yakanızı kurtaramadınız. Son olarak da Danıştay’ın verdiği kararla idarecilik görevinden uzaklaştırıldınız. Bu durumun, hem maddi hem de manevi olarak büyük bir darboğaza yol açtığı muhakkak. Bu popülariteyi, bütün sıkıntılarınızı çözmeye imkân veren bir sürece kanalize etmeyi neden düşünmediniz? Örneğin yüksek bir rakam karşılığında bir TV kanalı veya uluslar arası bir haber ajansına konuşabilirdiniz. Bunu neden yapmadınız?  

Aytaç Kılınç: Bu konuda haklısınız. Öyle bir sistem var ki, sesini yükselten, haksızlığa tahammül edemeyen insanlar bir şekilde sistem dışına itilmeye çalışılıyor. Ben meslek hayatım boyunca veliler ve öğrenciler tarafından en çok sevilen öğretmen oldum. Aynı zamanda amirler tarafından istenmeyen kişi ilan edildim. Uyarıdan tutun da kıdem durdurmaya varıncaya kadar ne kadar ceza varsa hepsi sicilimde var. Geriye dönüp bakıyorum, inanın pişman olduğum tek bir eylem göremiyorum. En azından vicdanen rahat huzur içindeyim. Haksızlığa susmadığımı düşünüyorum. O cezaları da onur belgesi olarak taşıyorum. İdarecilik görevinden uzaklaştırılmamdan ziyade beni atadıkları okul Kıbrıs Köyü’nde bir okuldu. Sürekli ev ve okul değiştirmek zorunda kaldım. Mahkemeler ve davalar elbetteki tek başına hayat mücadelesi veren bir kadın için zor. Hele ki bir de evlat yetiştiriyorsanız. Herkes gibi bende pek çok ekonomik sıkıntı yaşıyorum. Tanınmışlığımı kullanarak bu sıkıntıları bertaraf etmeye çalışmak benim sahip olduğum değerlere ters düştüğü için maddi bir eylem içine girmedim. Yüksek bir rakam verildiği halde hiçbir TV programına çıkmadım. 

İlke Haber: “Yüksek bir rakam verildiği halde” dediniz. Teklif edilen miktar ne kadardı, birde hangi yayın kuruluşu tarafından yapıldı teklif? 

Aytaç Kılıç: Bunu açıklamak istemiyorum. 

Satranç oyunu gibi, şah ve mat 

İlke Haber: El-Cezire, The Guardian gibi uluslararası yayın kuruluşları başta olmak üzere birçok ulusal yayın kuruluşundan röportaj teklifi aldınız ama hiçbirisini kabul etmediniz. Canlı yayın tekliflerinin hepsini de geri çevirdiniz? Yani en çok konuşmanız gereken yada konuşmanız istenen bir anda ısrarla sessiz kalmayı tercih ettiniz. Ancak uzun bir zaman sonra bu sessizliğinizi Tempo dergisi için bozdunuz. Aradan iki-iki buçuk yıl geçtikten sonra da Aksiyon’a konuştunuz. Sizi uzun süre sessizliğe mahkûm eden sebep neydi? Bir de ilk kez bu sessizliğinizi Doğan grubunun yayın organı olan Tempo ile Zaman grubuna bağlı Aksiyon için bozmanız nasıl bir anlam içeriyor? Bir denge mi kurmayı düşündünüz yoksa bir birine zıt kesimlere mesaj mı vermek istediniz?  

Aytaç Kılınç: Uzun süre konuşmadım. Bu bir satranç oyunu gibi, şah ve mat. Herkes konuşsun. Herkes içini döksün. Zeki insanlar bir kenara geçer ve olayı tahlil eder. Onlar en son konuşur ve herkesin ne kadar yanılabileceği pay olduğunu gözler önüne serer. Zeki olduğumu iddia etmiyorum ama en azından akıllıca davrandığımı düşünüyorum. Panik yapmadan ve provokasyonlara meydan vermeden… Hiç kimsenin sözcülüğünü yapmadım. Dikkat ederseniz Tempo ile aksiyona konuştum. Evet, iki farklı okuyucu kitlesi. Bunun sığ bir olay olarak kalmasını istemediğim için her kesime sesimi duyurmak istedim. 

İlke Haber: Peki, dünyaya da sesinizi duyurma adına uluslararası bir yayın kuruluşuna konuşmayı neden düşünmediniz? Çünkü yaşadığınız olayın bütün dünyayı ilgilendiren bir boyutu da vardı. Biliyorsunuz birçok uluslararası kuruluş temsilcisi davanızla ilgili açıklama yapmış ve uluslararası basın kuruluşları da yoğun bir ilgi göstermişti. Hatta bazı yayın kuruluşlarından da röportaj teklifi almış ancak kabul etmemiştiniz.   

Aytaç Kılınç: Gündem çok sıcaktı ve yaşananların gözden geçirilmesi gerekiyordu. Ben yapı olarak ya ani kararlar veren biri değilim. Üzerimde mazlumların sorumluluğu taşıdığım düşüncesi de vardı. Yapacağım yanlış bir açıklama ya da çarpıtılan bir haber kamuoyuna yanlış aksettirilebilirdi. Bekleyip görmek ve izlemek taraftarı idim. 

Alparslan Aslanı tanıyor olsa idim emin olun şu an dışarıda olmazdım. 

İlke Haber: Danıştay Baskını sanığı Alparslan Arslan’ı daha önceden tanıyor muydunuz yada karşılaşmışlığınız oldu mu hiç? Arslan’ın Avukat olduğunu biliyoruz. Davanızla ilgili olarak size müvekkillik teklifinde bulundu mu? Eğer Arslan tarafından böyle bir teklif yapılmış olsa idi kabul eder miydiniz?  

Aytaç Kılınç: Eğer ki Alparslan aslanı tanıyor olsa idim emin olun şu an dışarıda olmazdım. Bu bağlantı bir şekilde çıkardı meydana.

Müvekkillik teklifinde bulunmadı bana da ulaşmaya çalışmadı. Ben avukat seçiminde çok titiz davrandım. Alparslan Arslan’ı avukatım yapar mıydım bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ama hakkında doğru araştırma yapsa idim yapmazdım. Danıştay saldırısı olmadan önce Alparslan’ın kime hizmet ettiğinin araştırılması gerekiyordu. Ben özellikle birçok avukat teklifini reddettim. Benim gibi hiçbir bağlantısı olmayan her kesime açık, birini istedim. Benim avukatımda zaten öyle biri. 

İlke Haber: Arslan’ın Avukat kimliğini dikkate alırsak, en doğru desteğin, silahlı bir eylemle cana kıymak yerine, hukuki mecrada bir hak arayışı olmalı değil miydi?  

Aytaç Kılınç: Hukukçunun bileceği en önemli şey hukuki problemin hukuk çerçevesinde çözüleceğidir. Bunun itirazı var, karar düzeltmesi var, AHİM’i var. Bunu en iyi bilenler de avukatlardır. 

İlke Haber: Okul dışında bile türban takmayı sakıncalı bulan, bu yüzden sizi idarecilik görevinden uzaklaştıran Danıştay kararının, Türkiye’yi  kaos ve çatışmanın eşiğine getirerek bir darbe ortamı oluşturmak isteyenler tarafından kullanılmış olabileceği ihtimalini düşündüğünüz oldu mu hiç? Baştan sona bu süreçteki sessizliği tercih etmeniz ve provokasyonlara kapalı bir duruş sergilemeniz böyle bir ihtimali aklından geçirmiş olabileceğinize dair emareler veriyor çünkü. Yanılıyor muyum?  

Aytaç Kılıç: Elbette bu karardan sonra kaos, çatışma infial yaratmak isteyen insanlar olacaktı. Kamuoyu da bu karardan sonra çok incinmişti kanaati taşıyorum. Hassas bir süreçti. Sessiz geçirmek, sessizliği korumak en iyi metottu. Yaşananları göründe ne kadar isabetli karar verdiğimi düşünüyorum. 

Bir sonraki başlık: Deniz Baykal ile insani bağlamda görüştük

1.BÖLÜM: “Türkiye’nin gizli tarihinin gün yüzüne çıkmasına sebep oldum”

Kamusal alandan, kamusal vicdana giden süreç…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.