22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

AHTİSAARİ: BÜTÜN KÜRTLER İKİ DİLLİ OLMALI

Martti Ahtisaari, Taraf gazetesine konuştu: Her vatandaşın hem kendi anadilini hem de Türkçeyi bildiği bir noktaya getirilmesi gerekiyor...

Ahtisaari: Bütün Kürtler iki dilli olmalı

19 Eylül 2010 Pazar 17:21

Bağımsız Türkiye Komisyonu Başkanı Martti Ahtisaari, Taraf’a verdiği röportajda, Kürt siyasetçiler Demokratik Özerklik konusunu dile getirdiğinde onlara “Bu konuda hemfikir misiniz?” diye sorduğunu anlattı. Türkiye’deki temaslarını dün tamamlayan, kamuoyunda “Âkil Adamlar” olarak bilinen grubun başkanı Ahttisari “Hükümetin adım attığı bazı konular var. Kürtçe eğitim gibi... Bu tip adımları daha ileri götürmesi gerekiyor, her vatandaşın hem anadilini hem de Türkçeyi bildiği bir noktaya getirmesi gerekiyor” dedi.

Diyarbakır’da Kürt siyasetçilerle yaptığınız toplantıda Demokratik Özerklik meselesi gündeme geldi. Siz Türk-Kürt çatışmasının çözülmesinde özerkliğin gerçekçi bir çözüm önerisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Kürt siyasetçilerin talepleri konusunda yorum yapmak istemem. Ancak şunu söyleyebilirim. Onlar bunu dile getirdiğinde ben de onlara şunu sordum: ‘Bu söylediğinizde hepiniz hemfikir misiniz, bu konuda birlik misiniz?’ Onlar da ‘Evet’ dediler, ‘aşağı yukarı...’

Kürt meselesini çok iyi bilmediğimi söylemeliyim. Bir şeyin haklı bir talep olup olmadığı konusunda fikir beyan etmeden önce çok fazla çalışmalıyım. Ama önemli olan hükümetle Kürt toplumunun daha fazla konuşması, diyalog içinde olması. Bütün meselelerin kavşak noktası burası çünkü silah bu meseleleri çözemez. Şiddetin bittiği yere varmaya çalıştıktan sonra haklı talepleri tartışmaya başlayabiliriz.

Hükümetin geçen sene açıkladığı Demokratik Açılım süreci bir noktada durdu. Sizce neydi bunun ardındaki neden?

Dediğim gibi ben Kürt konusu hakkında konuşacak en bilgili kişili değilim. Hükümetin adım attığı bazı konular var. Kürtçe eğitim gibi... Bu tip adımları daha ileri götürmesi gerekiyor, her vatandaşın hem anadilini hem de Türkçeyi bildiği bir noktaya getirmesi gerekiyor. Bunun gibi çözülmesi gereken çok sayıda mesele var. Bu meseleleri tartışmak çok zaman almaz. Mühim olan bu tartışmaların içinden işleyebilir çözümlerle çıkmak.

Dünyanın başka yerlerinde çatışma çözüm süreçlerini anlatırken, başlangıçta her iki tarafın da barışa istekli olması gerektiği konusunun altını çiziyorsunuz. Sizce Türkiye’de bugün her iki taraf da gerçekten barışa istekli mi?

Ben görüşmelerimde en azından ‘savaşa devam etmek istiyorum’ diyen kimse duymadım. Bu olumlu bir şey. Ancak birisiyle tanıştığınız zaman en önemli sorun, onun ne kadar temsilci olduğunu almak sorundur. O kişiler başkalarını temsil ediyorlar mı, yoksa sadece kendilerini mi temsil ediyorlar?

PKK’nin ilan ettiği ateşkesin şartsız uzatılması gerektiğini belirtirken ateşkes sürecinde uluslararası kontrol olması gerektiğini söylediniz... Bu konuyu Türk ve Kürt politikacılarla temaslarınız sırasında dile getirdiniz mi?

Hayır, hayır, bu mesele belki hiç gündeme bile gelmedi. Bu konuda dünyada farklı örnekler var. Her örnek kendine özgüdür, ama başka örneklere bakmak da faydalıdır. Örneğin AÇE (Endonezya’daki ayrılıkçılar). Devlete karşı savaşanların silahsızlandırılması zor bir mesele. Bunun için iyi çalışan bir mekanizma vardı. Devlet önce meseleyi uluslararası platforma taşımak istemedi. Sürece sadece bölgeden beş ülkeyi davet etti. Ben Avrupa Birliği de bu işe katılsın dediğimde Endonezya hükümeti bunu kabul etti. Ve silahsızlandırma süreci böylece tamamlandı. Eğer müzakereler ilerlerse o noktada böyle şeylere ihtiyaç olabilir. Ama bu tartışacağımız son meselelerden biridir.

Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki istekliliğinde, gayretlerinde bir sorun görüyor musunuz?

Hayır. Tam aksine. Kapatılan fasıllar üzerinde çalıştıklarını duyduğumda etkilendim. Bu fasıllar yeniden açıldığında hazır olmak için çalışıyorlar. Bu, süreci hızlandıracak ve AB’nin üzerinde o konuları ciddi şekilde müzakere etmesi için bir ağırlık koyacaktır. Ayrıca yeni anayasa da yolda gibi görünüyor, bu da AB üyeliği yolunda olumlu bir nokta.

Bazıları Türkiye’nin yüzünü batıdan doğuya çevirdiğini söylüyor bazıları da güçlü bir bölgesel aktör olarak AB için daha güçlü bir aday olduğunu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Siz en azından “Yüzünü doğuya çevrimek”ten bahsettiniz. Birisi bana Türkiye’nin doğuya kayıp kaymadığını sordu. Ben de ona “Bir ülke nasıl kayabilir ki” dedim. Ben bu ülkede bir lider olsaydım ve bölgedeki bazı olayları etkileme imkânım olsaydı, Ortadoğu’da yapıcı bir rol oynama fırsatım olsaydı, hem siyasi hem de ekonomik fırsatlar görseydim, bunları kullanamamak aptalca olurdu. Türkiye’nin yaptığını gayet olumlu karşılıyorum Türkiye bölgesel meselelerle ilgilendiği zaman “Bizi unutuyor“ diyen insanların kendine güvenleri zayıf olmalı. Türkiye bölgede çok yapıcı bir rol oynuyor ve bu Türkiye’yi cazip bir ülke yapıyor. Yabancı sermayenin nasıl Türkiye’ye aktığını duyuyorum. Sadece burada değil, bölgede Türkiye’nin desteğiyle yatırım yapıyorlar. Bütün bunlar son derece olumlu şeyler.

Tuğba Tekerek - Taraf 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.