AHMET TÜRK'E İŞKENCE ANLARI!
Yazar İrfan Can'ın Diyarbakır cezaevi mağdurlarından Mekki Yassıkaya ile yapmış olduğu röportaj…
12 Ağustos 2010 Perşembe 13:45
Yazar İrfan Can'ın Diyarbakır cezaevi mağdurlarından Mekki Yassıkaya ile Adanamedya adına yapmış olduğu röportaj…
İrfan Can: Efendim merhabalar... Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
Mekki Yassıkaya: 1952'de Isparta'nın İslamköy Kasabasında dünyaya gelmişim. Yani aynı dönemlerde köylüm olan Süleyman Demirel'le 12 Eylül'ün yükünü çekmiş olanlardanım.Gerçi o şimdi başka diyarlarda geziyor ama öyle olsun.
Sırasıyla Yeni Asya, Bizim Anadolu, Tercüman(Almanya), Sebil, Vesika, Şura, Tevhid, Rayet gazete ve dergilerinde çalıştım. 13 Ekim 1980 günü Diyarbakır uçağını kaçırmaktan dolayı Diyarbakır Askeri Cezaevi cehennemine misafir oldum. 38.5 yıl ceza aldım. Nisan 1991'de Malatya E Tipi cezaevinden tahliye oldum. 2 Oğlum var.
İrfan Can: Bildiğim kadarı ile 12 Eylül 1980 sonrası Diyarbakır Cezaevinde yattınız.Bu cezaevinde nasıl bir manzara vardı ve neler yaşadınız bizlerle paylaşır mısınız?
Mekki Yassıkaya: Diyarbakır 5 (sonraları 2) nolu askeri cezaevini bir fotoğraf karesi hatırasında anlatmak çok daha anlamlı olacaktır.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde işkencelerin başlama miladı aşağı yukarı Ahmet Türk'e reva görülen olayla başlar. Bu tarih, Askeri Cezaevinin, yüzyılımızın en dehşetengiz işkence hanesine dönüşmesi, aşağı yukarı, 1981'in şubatıdır. Guantanamonun, Diyarbakır Askerî Cezaevi'nin yanında solda sıfır kalacağı , tüyler ürperten bir korku hikayesinin ayrıntılarını ihtiva edeceği, falaka, elektrik, aç bırakma, çıplak bekletme gibi eziyetlerin günlük hayatın parçası olacağı, lağımda tutma, dışkı yedirme, tecavüz, asıp germe gibi, bin bir türlü işkencenin çığlıklarının, feryatlarının ayyuka çıktığı, insanoğlunun hayal gücünü zorlayan yöntemlerle insanlığın bitip iflas ettiği günlerin başlangıcıdır Şubat 1981.
Ahmet Türk'ün koğuşumuza (13. Koğuşa) boş bir çuval gibi atılıverişini hala hatıralarımızdan silebilmiş değilim. Çırılçıplak bir insanın içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi hangi kelimeler anlatabilir ki ben anlatayım. Bu görüntü ileride görüp yaşayacaklarımızın hiç te güzel şeyler olamayacağının bir işaretiydi sanki. Sonrasında belki 5 nolu'nun sakinleri Ahmet Türk'ün o çırılçıplak halini bile özleyeceklerdi. Keşke anadan üryan soysalar da lağım suyunda banyo yaptırmasalar, lağım suyunu içirtmeseler, dışkı yedirtmeseler, 5'e 10 kalaslarla girişmeseler, çırılçıplak soyarak birbirimize coplarla cinsel işkencelere/ tecavüzlere maruz bırakılmasaydık, Esat Oktay Yıldıran'ın sadık köpeği CO'nun üzerimize yaptığı saldırılardan beri olabilseydik diyeceklerdi.
Diyarbakırda "yaşadıklarımız,tek tek uygulamalar değildi ki.; sürekli yaşanan bir cehennemî zulümdür yaşananlar. Yani 'şu gün şöyle bi'şi oldu, öbür gün de şöyle..' diye 'işkence uygulamaları'nı anlatmak, hani belki dinleyenin, okuyanın zihninde birkaç dehşet veren enstantanenin uyanmasına vesile olabilir. Yoksa o dakikaları geçmek bilmeyen günleri, ayları, yılları 'şunlara şahit oldum' diyerek anlatmak mümkün değildir. Yazanlar oldu. Ama ne kadarını yazsınlar ki.. Hepsi kifayetsiz! "Zulüm öte bir şeyi ne kadar ve hangi dayanma gücüyle anlatabilirsiniz ki.Anlatmak da zor, anlatılanı dinlemek de. Yaşana kabusa anlatırken yeniden dönmek, o anları bütün dehşetiyşle yaniden yaşamak var. Etkilenmemek mümkün değil."
(Soldan sağa) Ömer Yorulmaz, Mehmet Gülcegün, adı bilinmeyen iki tutuklu, Yılmaz Yalçıner, Hacı Zeyrek… En sağdaki Ahmet Türk ve önünde oturan Mekki Yassıkaya.
Bu fotoğraf 13. koğuş avlusunda çekildi. İşkence döneminin başlamasından az öncesine aittir.
En sağ başta günümüzün DTP Başkanı Sayın Ahmet Türk. Takım elbiseli, kravatlı şahsın arkasındaki Yılmaz Yalçıner'dir. Bu fotoğrafta dört arkadaş hepimiz görülmekteyiz. Ayrıca kaçakçılarla 1 kilo çay alarak işbirliği yaptığı gerekçesiyle içeri tıkılan iki asker var. İçeride o iki asker meydancılık yapıp karnını doyurmaya çabasında koğuş bulaşıklarını yıkarken biri elektriğe çarpılıp can verdi. Yılmaz Yalçıner ağabeyim Ahmet TÜRK'ün Anayasa Mahkemesi'nce siyaset yasaklısı hale getirilmeden önce terörün bitmesi için yapmış olduğu gayretlerinin gündem oluşturduğu günlerde, bu fotoğrafa bakarak o günleri şöyle anlatır:
"Fotoğrafta o tarihte Ecevit'in Mardin İl Başkanı olan eski SHP'li devlet bakanlarından Mehmet Gülcegün de var.
Sayın Ahmet Türk'le yaklaşık 2-3 ay aynı koğuşta kaldık. Bir daha da hiç bir birimizi görmedik ve görüşemedik. O koğuşta bir Türk askerinin (Kelesli Erdoğan Yahşi'nin) can çekişerek ölmesine çaresiz ıstıraplar, çırpınışlar içinde birlikte şahit olduk. Birlikte yüreğimizi göğsümüzden parçalayıp alıyorlarmış gibi bir şok yaşadık. Fakat Ahmet Türk'le karşılaşmam da benim için aynı ölçüde şoktu, diyebilirim. Asker gardiyan, koğuş mazgalından ana avrat söverek beni çağırdı. Kapıyı açtı. Koridora çıkardı. Az ileride birkaç kişi duruyordu. Yarı karanlık ortamda ilk anda ne olduğunu anlayamamıştım ama; 'Al lan!' dediler, yine sövgüyü eksik etmeden; '..Bu (..) Ahmet Türk bundan sonra bu koğuşta kalacak!' O zaman elinde bavul olan birinin sendeleyerek bana doğru adım attığını gördüm. Düştü düşecekti. Gayrı ihtiyari hamle yapıp tuttum... Koğuşa girdik. Adam çırılçıplaktı. Hiç ama hiçbir şey yoktu üzerinde. Ağzı burnu kan içindeydi. Yürüyecek mecali kalmamıştı. Zaten içeri girer girmez yere yığıldı. Hapishaneye girişinde onu milletvekili olduğu için daha bir hınçla ezmişlerdi. Bugün bu vahşeti yaşamış olan adam, acılarını içine gömüp 'barış' arayışı içinde ise; herkes ibret almalıdır diye düşünüyorum. Gerçek yurtseverlik budur. Bu kardeşane arayış karşılıksız bırakılmamalıdır. Diyarbakır'da ayyuka feryatların biraz olsun dinebilmesi Ahmet Türk ve arkadaşlarının da 12 Eylül'de bu Anayasa evet demelidirler, onlar da bu yaklaşımı karşılıksız bırakmamalıdırlar."
İrfan Can: 12 Eylül 1980 öncesi ile sonrasını ve özelllikle de Diyarbakır Cezaevinde bulunmuş bir insan olarak önümüzdeki 12 Eylül de yapılacak olan Anayasa ile ilgili referandumda nasıl bir tavır sergileyeceksiniz? Buradan Ahmet Türk başta olmak üzere o günleri eziyet çekerek yaşayanlara nasıl davranmalarını tavsiye edeceksiniz?
Mekki Yassıkaya: 12 Eylül'de pek tabiidir ki EVET diyeceğiz zulmü yaşamış olan bütün yakınlarımla beraber. Belki böylece geçmiş 12 Eylül'den, çok ufak da olsa bir rövanş almış olacağız.
Gönül istiyor ki 12 Eylül'ün zulmünü birlikte yaşadıklarımız da aynı duyarlılığı göstersinler. Bu zulmü reva görenleri insanlığa karşı işledikleri cinayetlerin utancı içine gark etsinler.O zulümleri beraber yaşamış olduğumuz Ahmet Türk ve tüm kürt kardeşlerimin bu ülkenin geleceği için referandumda EVET oyu vermelerinin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.
İrfan Can: Efendim teşekkür ediyoruz.
Mekki Yassıkaya: Ben teşekkür ederim.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.