AHMET TÜRK: ‘OPERASYON KONFERANSI ENGELLEMEZ’
Çözüm için ortamı yumuşatmak adına PKK, jest yapabilir ve silahlı militanları sınır dışına çekebilir.
21 Mayıs 2009 Perşembe 15:57
NEŞE DÜZEL: DTP yöneticilerine yönelik büyük bir operasyon yapılıyor. Bu operasyonun zamanlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
AHMET TÜRK: Demokratik Toplum Partisi’nin yerel seçim başarısından sonra Türkiye’de farklı gelişmelerin yaşanacağını biz tahmin ediyorduk. ‘Ya alacağımız yüksek oy hazmedilmeyecek ve ortam sertleşecek, ya da halkın DTP’ye büyük desteği kabul edilecek ve Kürt sorununu demokratik yoldan çözelim mantığı gelişecek’ diye düşünüyorduk. Birincisi oldu, DTP’nin 29 Mart yerel seçimlerinde, Kürt coğrafyasındaki oyunu ikiye katlayarak birinci parti çıkması ve 99 belediyeyi kazanması hazmedilemedi ve operasyonlar başladı.
Seçim sonuçlarını hazmetmeyen kim?
Başta siyasi iktidar. Ama hükümetin tek başına geliştirdiği bir operasyon değil bu tabii. Türkiye’de siyaset vesayet altında. Konu Kürt sorunu olunca, AK Parti ile siyaseti vesayet altında tutan kesimler, sorunun demokratik ve barışçı bir yoldan çözülmemesi ve çözümsüzlüğü esas alan seksen yıllık politikanın sürdürülmesi için uzlaştılar. Zaten AK Parti’nin yine böyle bir uzlaşı sonucunda kapatılmadığını da biliyoruz.
DTP’li yöneticilere yönelik başlatılan operasyonları sadece yerel seçim sonuçlarıyla mı açıklıyorsunuz?
Bu, birinci neden. İkinci neden ise PKK’nin seçimden sonra yaptığı açıklama. PKK, “Kürt halkı seçimlerde DTP’yi destekledi. Biz, bu desteği önemsiyoruz. Barışçı çözümün önünü açmak için silahları 1 hazirana kadar susturacağız” dedi. Olumlu bir gelişme olması halinde sürenin uzatılacağı mesajını da verdi. Bütün melese bu. Çözümsüzlükten beslenen birileri... Savaş tanrıları endişelendi. Çünkü biliyorlar ki Kürt sorunu demokrasiyle çözülürse, Türkiye’nin AB üyeliği hızlanacak ve kendileri güç kaybedecek. Bunu istemeyenler sorunun barışçı yoldan çözülmemesi için devreye girdiler. DTP’ye yönelik operasyonların başlamasının üçüncü nedeni de...
Evet, nedir?
Kürt coğrafyasına barışın egemen olması ihtimali. Kürtler, Türkiye, İran, Suriye ve Irak olmak üzere Ortadoğu’da dört parçada yaşıyorlar. Dört parçanın Kürt siyasetçileri, bu coğrafyada barış sürecini başlatma ve Kürtlerin demokrasi taleplerinin ne olduğu konusunda ortak bir karara varma konusunda arayış içindeler. Devlet bundan da rahatsız oldu. Bütün bu barışçı gelişmelerin önünü kesmek için DTP’nin üstüne geldi.
PKK, bu operasyon nedeniyle ateşkesten vazgeçti. Ateşkesten vazgeçmek sizce doğru bir karar mıydı?
PKK ateşkesten vazgeçmedi. Geçen perşembe gene bir açıklama yaptı. “Devletin Kürt sorununu çözme konusunda niyetinin olmadığı açık. Ama biz buna rağmen 1 hazirana kadar kararımıza uyacağız” dedi.
Operasyonlar sürdüğü takdirde, PKK’nın 1 hazirandan sonra ateşkesten vazgeçecek olması, doğru bir karar mı sizce?
Umudumuz ateşkesin devam etmesi. Kürt sorunu silahla çözülmez. Demokrasiyle çözülür. Biz hiç bir dönemde silahların tekrar gündeme gelmesini istemedik. Silahın acı ve gözyaşı getirdiğini biliyoruz. Ama gerçekçi olmak lazım. Barış yapmak siyasi iradeyi ve kararlılığı gerektirir. Barışa inanan ve barış isteyen bir siyasi irade olmadan sorun tek taraflı çözülemez. Devlet, bu barış taleplerine “evet” diyeceği bir sürece girmeli artık. Aklı başında hiç kimse, silahlı sürecin tekrar başlamasında rol oynamamalı. Biz endişeliyiz ve “sorunu oturup karşılıklı diyalogla çözelim” diye bu yüzden haykırıyoruz.
Sorunu çözmek için kimler karşılıklı oturmalı?
Bu sorunun tarafları var. Eğer hükümet icra organıysa ve halkın iradesi sonucunda işbaşına gelmişse biz onu esas alırız ve taleplerimizi hükümete iletiriz. Ama hükümetle aramızda diyalog yok.
DTP olarak AKP hükümetiyle ya da başbakanla görüştünüz mü?
Biz, karşımızda hükümeti bulamıyoruz. Görüşme taleplerimiz oldu ama bir sonuç vermedi.
Yakında Erbil’de bir Kürt konferansı toplanması bekleniyor. Bu operasyonlar Kürt konferansının toplanmasını engeller mi?
Engellemez. Önemli olan, Kürtlerin böyle bir ortak konferansı gerçekleştirme konusundaki kararlılığıdır. Biz, DTP’li yöneticileri tutuklama operasyonlarına rağmen demokratik sürecin gelişmesi ve diyalog ortamının sağlanması için ısrarlı siyasetimizi ve mücadelemizi sürdüreceğiz. Bunu yaparken bize yapılan baskılar karşısında elbette geri adım atmayacağız. ‘DTP’li 50 yöneticiyi cezaevine attık, partiyi bitirdik’ diye düşünmesinler. Bu parti bitmez. Tutuklamalara karşı demokratik tepkimizi eylemlerle, açıklamalarla duyuracağız.
Gözaltına alınan ve tutuklanan DTP’lilerin PKK ile ilişkide olduğu iddia ediliyor. Siz bu iddialarla ilgili bir şey biliyor musunuz?
Bugüne kadar hangi Kürt ben kimliğimi, kültürümü dilimi istiyorum dediyse, PKK’li ilan edildi. Kürt halkının kimlik, kültür ve dil talebi, bir ihanet, bir etnik milliyetçilik, ülkeyi bölme hareketi olarak değerlendirildi. Aslında devlet bize kısaca şunu söylüyor: “Ya susacaksınız, ya da sizi PKK’li olarak göreceğim ve size PKK’lisiniz gibi davranacağım.”
Eğer tutuklanan DTP’li yöneticilerin PKK’yla ilişkileri çıkarsa, bu tutuklamaları gene de eleştirecek misiniz?
Bu soru anlamsız. Bu insanlar HEP’ten, DEP’ten beri demokratik siyasetin içinde olan, ellerine silah almamış, hiç dağa çıkmamış insanlar. Düşüncelerinden, toplumsal gerçekleri dile getirdiklerinden ötürü tutuklanıyorlar. Mesela ben, “PKK’nin 1 hazirana kadar ateşkes kararı alması barış için önemli bir adımdır” diyorum. Böyle bir şey söylediğim için yarın hakkımda dava açılabilir ve PKK’li olmaktan yargılanabilirim.
Niye?
Tutuklanan arkadaşlarımız da bunun dışında bir şey söylemiyorlar ki. Onlar da benim gibi tespitlerde bulunuyorlar. Demokratik siyasetin önünü açmak için çalışıyorlar. Beğensek de beğenmesek de PKK bir realitedir. DTP’nin yerel seçimlerden güçlü çıkması üzerine, PKK, “Halkın desteğini alan DTP’ye barış sürecini geliştirmesi için bir şans tanımak lazım. Biz şans tanımak için silahları 1 hazirana kadar susturacağız” dedi. Olumlu bir karardı bu. Böyle bir şans doğdu. Ama devlet hemen tam tersini yaptı. Bu kararı operasyonlar yaparak durdurmaya çalıştı...
Siz bir keresinde bana “Bizim PKK ile tabanımız aynı” demiştiniz. Tabanın dışında bir ilişki de olabilir mi bazı DTP yöneticileriyle PKK arasında?
Dünyadaki gelişmeleri doğru okumalıyız. Diyelim ki, barış için adımlar atıldı ve DTP olarak biz hükümetle, devletle görüştük. Bu görüşmelerin sonucunda devlet bize, “Peki ben bunları yaparsam PKK silahları bırakır mı,” diye sormayacak mı? Soracak. Demek ki PKK bir realitedir ve bu işlerde bir rolü vardır. Eğer bu rolü tespit etmeyi PKK’yle ilişki gibi değerlendirirseniz hiç bir sonuç alamazsanız. Barış için ortaya konan projeyi ve politikaları PKK’nin tanıyıp tanımayacağını hesaplamak zorundasınız.
Silahlı bir örgüt, bu örgüt ne olursa olsun, yasalara göre suç. Bu, dünyada da böyle. Siz bir parlamenter olarak silahlı her örgütün suçlu sayılacağını kabul ediyor musunuz?
Terör kavramını biraz açmamız lazım. Bir El Kaide’yi, bir Hamas’ı doğru yorumlamak lazım. PKK’yi de, Mandela’nın partisini de, geçmişteki Filistin Kurtuluş Örgütü’nü de doğru yorumlamak lazım.
Nasıl yorumlamak lazım?
Eğer bir hareket halktan destek alıyorsa, halkın taleplerini yerine getirmek için eylem yapıyorsa, onu farklı bir yere koymak lazım. Çünkü o, birilerine göre teröristtir ama birileri de ona öyle bakmıyordur. Bu gerçeği görmemiz lazım. Bugün Hamas da silahlı bir örgüttür ama Başbakan Erdoğan gidiyor, onunla görüşüyor ve barışta rol almasını istiyor. Geçmişte Mandela da hapislerde yattı, terörist olarak ceza aldı ama koşullar değişip de Güney Afrika’da diyalog ortamı oluştuktan sonra, kimse ‘Mandela teröristtir’ demedi. Barış ödülü aldı. Ama geçmişte onun örgütü de silah kullanmadı mı?
Siz Abdullah Öcalan’ı Mandela’ya benzettiğiniz için hakkınızda soruşturma başlatıldı...
Ben süreçler açısından söylüyorum. Yoksa kimseyi kimseye benzetmiyorum. Kimsenin de kimseye benzemeye ihtiyacı yok. Ama tarihî süreç böyle gelişiyor. Bir mutfak oluşuyor, görüşmeler oluyor. IRA’yı da örnek olarak verebiliriz.
Sonuçta Öcalan’la da görüşülecek mi diyorsunuz?
Öcalan’ın böyle bir talebi yok. Öcalan, ‘benimle görüşmezseniz olmaz’ demiyor. O, “Ben barışa inanıyorum, barış istiyorum. Silahla artık bu iş çözülmez. Barışa katkı sunmam için benimle görüşün” diyor. Barış için görüşüleceklerin adresi olarak da Kürtleri, sivil toplum örgütlerini ve DTP’yi veriyor.
DTP, Erbil’deki Kürt konferansına davet edildi mi?
Tabii ki... Bu fikir ortaya atıldığından beri görüşmeler yaptık. Biz, “Bu konferansa bütün Kürtler katılmalı. Bir kesim katılmadığı takdirde eksiklik olur” dedik.
PKK da dahil mi buna?
Tabii ki. Herkes katılmalı. Sonuçta elinde silah olan odur. Tartışılan odur. Oluşturulan bütün siyasetler ve yaşanan bütün gelişmeler onun üzerinedir. Onu dışladığınız zaman o konferansın ne anlamı kalır?
PKK, bu konferansa davet edildi mi? Bu konuda bir bilginiz var mı?
Bilemiyorum. Bu konferans henüz tartışma düzeyinde.
PKK davet edilmezse DTP katılacak mı konferansa?
Biz, konferansın ciddiyetine göre tavır alırız. Konferansın yapısına ve sorunların çözümünü ne kadar esas aldığına bakarız. Sonuçsuz bir konferansa niye hemen gidelim? Sonuç alınabilecek bir konferans yapılmalı.
PKK’nın davet edilmediği bir konferans sonuçsuz mu olur?
Tabii ki eksik olur.
PKK’ya silah bıraktırmayı amaçlayan Kürt konferansından nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyorsunuz?
“PKK’ya silah bıraktırmak için konferans yapıyoruz” deniyor. Talabani de böyle söylüyor. Ve Kürt halkının taleplerini AK Parti Hükümeti’yle konuşmadığı için halkın tepkisini çekiyor. Çünkü bir konferans sadece silah bıraktırmak için yapılmaz. O zaman adam, ben silah bırakmak için mi dağa çıktım der. Açık konuşalım. Tabii ki bizim de esas talebimiz silahların olmadığı bir dünya kurmak. Ama Kürtlerin kimlik, kültür ve kendi anadilinde eğitimle ve yerinden yönetimle ilgili taleplerini karşılayacak bir proje sunulmazsa, bu iş, başında tıkanır. Önemli olan Kürt halkının taleplerinin yerine getirilmesidir. Bu, bugünden yarına olmasa da, işin önce alt yapısı hazırlanır. Bunun dünyada pek çok örneği var. Mesela Güney Afrika örneği var. Orada sorun nasıl çözüldü, kimler devreye girdi, barış nasıl sağlandı?
Siz, dünyadaki hangi çözümü örnek olarak alıyorsunuz?
Hiçbir sorun birbirine tam olarak benzemiyor ama sonuç olarak dünyanın her yerinde barışın ve çözümün sağlanması önce işin mutfağı oluşturulmuş, taraflarla tartışılmış ve bir barış iradesi yaratılmış. Her yerde ortak olan şu ki, hükümetler, ‘ben halkımı ve ülkemi bu kaostan kurtaracağım’ iradesiyle ve barışı getirme kararlılığıyla ortaya çıkmışlar.
Sizin bir barış ümidiniz var mı?
Biz barış umudumuzu hiç kaybetmedik ve kaybetmeyiz. Zaten barış umudumuzu korumadan siyaset yapamayız. Biz, “İnkâr ve imha mantığını sürdürmeyin. Barış, bugün olmasa bile bir gün mutlaka gelecek. Kürt halkının kültürel ve kimlik hakları mutlaka sağlanacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü içinde bir eşitlikçi ortam mutlaka sağlanacak. Demokratik refleksi bir an önce gösterelim” diyoruz. Zira son operasyonlar, birilerinin demokratik çözümü önlemekte kararlı olduklarını gösteriyor.
Kürt meselesinin barış içinde çözümlenmesi için neler yapılması gerekiyor?
Biz bu konuda çok netiz ve açığız. Kürt halkının kimlik hakları anayasayla güvence altına alınmalı. Yeni anayasa yapılmalı ve bu anayasa, Türkiye’de farklılıkların bir zenginlik olduğunu kabul eden bir ruhla ve mantıkla hazırlanmalı. Biz de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıyız. Türk vatandaşlar hangi hakka sahipse Kürt vatandaşlar da aynı haklara sahip olmalı. Demokratik özerklik projesi çerçevesinde yerel yönetimler güçlendirilmeli ve bölgeler kendi ihtiyaçlarına göre ekonomi, sosyal ve eğitim konularında kararlar alabilmeli. Kürtçe eğitim yapan okullar açılabilmeli. Mesela TRT Şeş’i bir açılım olarak gösteriyorlar.
Bir açılım değil mi?
Kürtlerin, TRT Şeş’in programını belirleme hakkı yok ki. Oysa İngiltere’de sordum. Üç milyon Galli var. Galler’de Galce öğrenmek zorunlu ve okullarda Galce eğitim yapılıyor. Bana, “Biz öyle asimilasyona uğramıştık ki. Nüfusumuzun yüzde 5’i Galce biliyordu. Ama şimdi Galce bilenler yüzde 20’ye çıktı. Gençlerde bu oran yüzde 40 oldu” dediler. İngiliz devleti, Gal kültürü gelişsin diye, Galce yayın yapan özel televizyonlara yılda 120 milyon sterlin veriyormuş. Bu, bir hakkın tanınması ve korunmasıdır. TRT Şeş ise bir hakkın suistimalidir. Bizim istediklerimiz işte bunlar...
PKK bu şartlar gerçekleşirse silah bırakır mı peki?
Bizim söylediklerimizle onların söyledikleri arasında bir fark yok ki. Talepler hemen hemen aynı. Bunlar genel olarak Kürtlerin talebidir. Kürtlerin taleplerine ben de uymak zorundayım. PKK de uymak zorunda.
PKK hangi şartlar altında silah bırakabilir sizce?
Devlet şeffaf ve açık olmalı. Dağdan indirdiğin zaman cezaevine mi atacaksın, yoksa o insanları toplumun içine karıştırıp, onlar için demokratik siyasetin önünü mü açacaksın? Bunlar açıkça tartışılmalı.
Barzani ile DTP arasında görüş farkları var mı?
Biz ayrı ülkelerde yaşayan siyasetçileriz. Her ülkenin kendi koşulları ve talepleri farklı. Ben bugün Irak’ta olsam federasyonu savunurum. Çünkü oradaki Kürtler Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası. Durum içselleştirilmeden, Araplarla biraraya getirilmişler ve kucaklaşamamışlar. Ama Türkiye’deki yapı farklı. Kürtlerle Türkler birlikte yaşamayı sürdürebilecek bir şansa sahipler. Çünkü gerçekten bin yıldır birlikte yaşıyorlar. Bu yüzden biz Türkiye’de federasyonu savunmuyoruz. Biz, özerk demokratik bir yönetim anlayışını savunuyoruz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyoruz.
DTP, barışın sağlanması için ne önerecek?
Artık şu anlaşılmalı. Kürtler, Türkiye’den kopmak gibi bir arayışın içinde değiller. Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü içinde eşit haklar temelinde sorunun çözülmesini istiyorlar. Eğer Kürtlerin bunu istediğine inanılırsa, sorunu çözmek o kadar zor değil. Çünkü sıkıntı bu noktada yaşanıyor. Ulus-devlet kurulduğundan beri ‘Kürtler potansiyel tehlikedir’ mantığı yürütülüyor. Birilerinin artık bu düşünceden, korkudan kurtulması, Kürtlerin ayrılmayı istemediğini kavraması gerekiyor.
Kesin barış sağlanana kadar ortamı yumuşatmak için karşılıklı jestler yapılabileceğini düşünüyor musunuz?
Buna ihtiyaç var. Barış ve çözüm konusunda samimiyetin ortaya çıkması için mutlaka jestler yapılmalı.
PKK, bir jest olarak silahlı militanlarını sınır dışına çekebilir mi?
Tabii ki... Eğer barışla ilgili ciddi bir çabanın olduğunu bilseler ve pusuya düşürülmeyeceklerine inansalar, niye yapmasınlar? Önce güven ortamı oluşturulmalı. Bunlar geçmişte yapıldı ve çekilme sırasında 300-400 militanı öldürüldü. Ayrıca geçmişte barış grubu geldi. Arkasından diğer gruplar da gelecekti ama gelenler 15-20 yıl ceza yiyince olay bitti.
Hem Kürtleri hem Türkleri bir barış atmosferine sokabilmek için Türk ve Kürt politikacılar neler yapmalı?
Kabaran milliyetçi anlayışları önlemek için Türk demokratlarına önemli bir görev düşüyor. Geçmişte Fransa’da Sartre gibi Fransız aydınları nasıl Cezayir’in işgaline tepki gösterdilerse, bugün de Türk aydınları DTP’nin Kürt sorununu Türkiye’nin bütünlüğü içinde demokrasiyle çözme çabalarını desteklemeliler ve bu güveni, inancı halka yaymalılar. Biz de tabii Türkiye halkını bu konuda ikna etmeliyiz. Bizim amacımız Türk halkının da özgürleşmesi. Biz bütün samimiyetimizle bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz.
Kürtlerde, ayrılıp kendi devletlerini kurma özlemi yok mu?
Birileri bunu isteyebilir ama, siyasetçi, toplumsal gerçekleri görmek ve günümüz dünyasındaki etnik milliyetçiliğin halklara ne kadar zarar verdiğini hesaplamak zorunda. Biz ulus-devlet mantığına karşı çıkıyoruz ve “demokratik devlet” diyoruz bugün. Ülkelerin birlikler oluşturduğu, AB’nin geliştiği bir dünyada etnik milliyetçiliği öne çıkararak halkları birbirine kırdırma hakkına sahip değiliz.
Ulus-devletin çok kanlı bir süreç olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Evet. Günümüz dünyasında ulus-devlet kurmaya ihtiyaç yok. Eşit vatandaşlığa, demokratik devlete ihtiyaç var. Ama birileri bu ülkede değişim istemiyor. Mevcut durum, statüko sürsün istiyor. Kürt sorununu çözmüş demokratikleşen bir Türkiye’de bazılarının siyaset üzerinde vesayetine imkân kalmayacak çünkü...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.