22 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara9°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

ADALET HANIM’DAN ANAYASA MEKTUBU!

Türkiye edebiyat dünyasının önde gelen isimlerinden Adalet Ağaoğlu, yeni anayasa ile ilgili görüşlerini bir mektupla TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e iletti.

Adalet Hanım’dan anayasa mektubu!

01 Mayıs 2012 Salı 08:07

Adalet Ağaoğlu, TBMM Başkanı Çiçek’e bir mektup yazarak, toplumun eskinin cilalanmışını değil yeni ve özgürlükçü bir anayasa istediğini belirtti ve uyardı: Sizler milletin vekilisiniz, milletin kendisi değil.

Türkiye edebiyat dünyasının önde gelen isimlerinden Adalet Ağaoğlu, yeni anayasa ile ilgili görüşlerini bir mektupla TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e iletti. Ağaoğlu’nun mektubu şöyle:

TBMM Yeni Anayasa Danışma Kurulu Başkanı, Sayın Cemil Çiçek,

Efendim ben, şiir, oyun yazarı, roman, hikâye, deneme, anı, günlük gibi edebiyatın hemen bütün türlerinde kırka yakın kitabı olan bir yurtdaşınızım.

Askerî darbelere karşı oluşum, eserlerimin içeriğinden olduğu kadar 65 yıllık yazarlık hayatımda yönetim sistemimizdeki adaletsizlik, ayrımcılık, tek tiplik’çilik, topluca faşizan zihniyete muhalif duruşumdan da bellidir. Öyle ki, 12 Eylül Anayasası’na toplumun üstünde baskıyla korku yaratılarak yüzde 50’nin üstünde bir “kabul” oyu elde edildiği günlerin tam içindeyken bile buna açıkça: “Hayır! Bu Anayasayı kabul etmiyorum!” sesi yükseltmiş kişilerden biriyim. AKP’nin son seçimler sırasında parti başkanının (Başbakanımızın): “Demokratik bir Anayasa yapacağız! Bunu bu sefer mutlaka millet yapacak!.” gibi bir sözverişinin peşine takılmışlığım da buradan doğmakta. Bu umut özellikle de kendime karşı duyduğum bir mecburiyetten ileri gelmektedir.

Benim gibi sivillerin 12 Eylül Darbesi’ne karşı bir çalışma grubu (ASG) oluşturmalarına koşa koşa gidip kendim destek vermişimdir. ASG’nun bugünlere kadar çok iyi ve hızlı giden çalışmalar yapmış bulunduğundan haberliyim. Birçok il ve ilçelerimizdeki her katmandan insanın yeni anayasa için dilekleri ve önerileri toplanmış, gerek sayın hukukçu Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun, gerekse bizzat sizin görsel ve yazılı medya kanallarından yurtdaşlara: “Lütfen görüşlerinizi, önerilerinizi bize bildiriniz!” gibi gerçekten önemli çağrılarınıza uyarak bu çalışmalardan çıkan sonuçları sizlere bildirmişlerdir.

Başbakan umut kırıklığına uğrattı

Bu arada tuhaf bir duraklama yaşandı; hatta Başbakanımızın bazı konuşmalarında ‘askerî disipline’ çalan görüşlerine tanık olunca bir umut kırılışına uğramamış değilim. Sizlere bunları bir kuruluşun, bir grubun ya da odaların ortak görüşleri olarak açıklamıyorum. Bütünüyle toplumumuzun bir kişisi, bireyi olarak seslenmekteyim. Ancak ortaklaşa bir yaklaşım olarak şu her şeyden önemli: Yukarıda altını çizerek belirttiğim anlayış çerçevesindeki İrademe Sahip çıkıyorum. 1923 ‘doğumlu’ Türkiye Cumhuriyeti devletinin süregeldiği 80 yıl içinde vesayet sistemi altında yaşatageldiği toplumu büyük değişimlere uğradı. Toplum bütün iç ve dış koşulların etkisi altında ‘yaşadıkça’ değişti. Fakat ülkeyi yönetmenin tek başına kendisine ait olduğu zihniyeti taşıyan devlet, toplum katmanlarının vergisini toplayıp da bu geliri hasıl edenlerin yararlarına kullanacağı yerde ‘Dış düşman/İç düşman’-lardan doğabilecek tehlikeler mazeretine sığınarak bu ‘milli geliri’ hem de fazlasıyla silahlara yatırmaya yatkın anlayışı neredeyse hiç değişmedi. Bu gerilimin yarattığı huzursuzluk hızlı bir değişimin kışkırtısıyla toplumun uyanışını sağladı ve işte bugün neyse nihayet gelebildik böyle bir devlet sistemini değiştirmenin eşiğine: bu eşikten atlamanın tarihî zamanına... Bu kadar kritik bir anda şu eşikten atlama ihtiyacının en açık göstergesi de yeni bir anayasa için yapılan referandumunun sonucu. Yurtdaşların çoğunluğu sistemin değişimine ‘evet’ demiş oldular, fakat aslolan bu ‘kabul’lerin içeriğinin ne derece samimi, ne derece gerçek olduğu sorunu. Eninde sonunda bunu arayıp bulma görevi TBMM’ne verilmiş bulunmaktadır. Yani Türkiye’nin tarihinde ilk kez referandum sonucu bir ‘toplum sözleşmesi’ yapılmış oldu. Nitekim TBMM Başkanlığı bünyesinde de toplumsal talepler toplanmaya devam etti. Etmekte... Anlaşıldığı kadarıyla toplumun tek parti diktatörlüğünden, açıkca darbe anayasalarının dilinden, sistematiğinden, kurgusundan, ideolojik referanslarından uzak bir anayasal düzen istediği ortaya çıkmış bulunuyor. Yani toplum, sistem değişmeden, yine eski sistemin ‘özgürlük sözü’ vermesiyle sınırlı bir değişim anlayışını reddediyor. Bu temel görüşe bütünüyle katılıyorum. ‘Eskinin’ orasının burasının tamir edilmesiyle, sökülüp yamanmasıyla geçirilecek vakit boşuna olacaktır. Darbe anayasalarını bütünüyle yok saymak gerek. Hele eskilerinin ilk üç/dört maddesinin altlarının kırmızıyla çizilmesi yok mu? Aaaa, Sayın TBMM Yeni Anayasa Danışma Kurulu Başkan ve üyeleri; demokratik,eşitlikçi, ADİL (adaletli) bir YENİ( önü açık) anayasa hazırlamanın önündeki asıl büyük engel bu altı kırmızıyla çizili maddelerin ‘değişemezliği’ yaklaşımı. Lütfen dikkat! Darbe Anayasaları’nın gayrımeşru maddelerinden kurtulmak ancak topunu yok saymakla, kısacası ezberlenerek alışkanlık edilmiş şu üstten verili yönetime karşı kendini aşabilme zihniyetiyle mümkün.

Adalet/Eşitlik/İnsanın insanca yaşama haklarının korunması, insanlık onurunun her şeyin üstünde tutulması Yeni Demokratik Anayasamız’da sadece bu belirleyişler çerçevesinde hazırlanmış bir “İnsan Haklarının Korunup Kollanması” maddesine yer verilmesiyle sağlanabilir görüşündeyim. TSK, her bölümünün açıklanmasıyla birlikte “İçerde ve Dışarda Türkiye Cumhuriyeti Toplum Hayatının Savunma Bakanlığı” içine yerleştirilmeli.

Vatandaş yerine yurttaş

Bakınız ‘Türk’ gibi ırkî bir göndermeyi kullanmamaya ‘ vatandaş’ gibi militer bir göndermeye Yeni Anayasa’ mızın üslubu içinde yer vermeme hakkında epeyce düşünmüş bulunmaktayım. “Türkiye Cumhuriyeti toplumu”, “Türkiye’nin insanı, kişisi” gibi belirlemeler neyimize yetmemekte acaba? Yine şuna da dikkatinizi diliyorum: ‘Vatandaş’ belirlemesi İttıhat-ı- Terakki zihniyetine iyi cevap vermekte. Onun yerine kullanılabilecek ‘Yurtdaş’lık kavramı ise insanda memleketinde, evinde, yuvasında , ‘ailemsi’ bir toplulukla birlikte yaşandığı duygusu yaratıyor. Yumuşak ve ılıman.

Toplum, Türk, Kürt ve benzeri etnik referanslar ya da İslam, Hıristiyan, sunni ya da Alevi tarzı inanç referanslarından uzak, yalnızca bireyi ve toplumu esas alan, onların tercihlerini varlık nedeni gören bir siyasal yapılanma beklemekte. Toplumu veya bireyi tanımlamayan, aksine onun tarafından tanımlanan, onun demokratik katılımıyla iradesini oluşturan ve ona hesap veren bir devlet istiyor. Şimdiye kadar kendisinden hesap sormuş, üstelik de kendisinden topladığı ‘milli gelir’in hesabını kendisine hemen hiç vermemiş bir devleti niye istesin ki? Şu iletişim çağında ‘milletler’ uyur/gezer yapılamamakta artık. Toplulukları küçük görmek zamanı çoktan bitti:

Bu iş seçimlere kalmasın

Yeni Anayasamızda bu böylece itiraf edilmeli. Buradaki bu eklentim aslında hiç de gerekli değildi. Toplumumuzun yukarda belirlediğim şekilde somutlaştırdığı ortak payda ve sözleşme arzusu benim de irademi yansıtmaktadır. Sayın Cemil Çiçek’in sık sık, özellikle de şu son günlerde TOBB’nun öncülüğünde 21 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu, Anayasa Platformu’nun “Türkiye Konuşuyor” İstanbul’daki toplantısına katıldığı 11 ilden 6 bin 500 kişiden fazlasının karşısında yaptığı açılış konuşmasında da dile getirdikleri değerli çağrılarına uyarak birey kimliğimle Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan toplum sözleşmesi ekseninde Türkiye’nin pınl pırıl YEPYENİ demokratik anayasasını önümüzdeki seçimlere kalmaksızın hazırlanıp yazdırılmasını istiyorum.

Ankara’da ne kurumların, ne siyasi partilerin, ne de akademisyenlerin bizim (ve benim) irademizi bir kenara atan, eski düzenin cilt ve süslemelerle ‘yeni’ diye sunulması niteliğinde, özetle doğan görünümlü şahin konseptini aşmayan bir anayasa üretmesini hiçbir surette kabul etmiyorum. Tekrarlayayım: Tek parti diktatörlüğü veya cunta anayasalarının ortaya koyduğu düzeni tasfiye etmeyen bir anayasa YENİ olamaz.

Sizler milletin vekilisiniz; ancak milletin kendisi değilsiniz. Anayasa konusunda söz yalnızca milletin olmalıdır. Başbakanımızın sözverişi lâyıkıyla yerini bulmalı. Adaletli, eşitlikçi yeni bir anayasa yolculuğumuzda Sizler yalnızca onu metne dönüştürmekle sorumlusunuz; yetkili değilsiniz.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak sizlerin 1 Mayıs 2012 günü çok önemli, çünkü sanırım sonuncu toplantınızı yapacağınızı daha yeni öğrenmiş bulunuyorum. Toplumumuzun bir bireyi olmam sıfatıyla görüş ve önerilerimi tarafınıza ulaştırmakta bir gecikme olmadığını umuyor, böylece açıkladığım görüş ve önerilerimin 1 Mayıs toplantınıza bir katkı olarak dikkate alınmasını diliyorum.

Saygılarımla,
Adalet Ağaoğlu
(*)

(*) Siyaseten veya işadamlığı nedeniyle adı geçen Ağaoğlu’larla herhangi bir ilişkim yoktur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.