'ACIYI BALEYLEDİK'
2009, tarihe “Açılım Yılı” olarak geçecek. “Kürt Açılımı”, “Alevi Açilimi” ve “Roman Açılımı”, yıla damgasını vuran demokratikleşme adımları oldu.
21 Mart 2010 Pazar 19:15
2009, tarihe “Açılım Yılı” olarak geçecek.
“Kürt Açılımı”, “Alevi Açilimi” ve “Roman Açılımı”, yıla damgasını vuran demokratikleşme adımları oldu.
Devlet katında bu adımlar ancak 89 yıl sonra masaya yatırıldı.
Ama bu ülkenin sanatçıları, bunları, ilk günden itibaren eserlerinde dile getirdi.
Bedelini de çok ağır şekilde ödediler, ödemeye devam ediyorlar.
Mahkemelerde süründüler, cezalar aldılar, zindanlara atıldılar, sürgünlere yollandılar.
Hatta canlarını feda ettiler...
Toplum hafızası, olanları çabuk unutsa da, tarih, her şeyi noktasına, virgülüne kadar kayda alıyor.
“Kürt Açılımı” derken, Diyarbekirli büyük şair Ahmed Arif’i hatırlamamak olur mu?
“Hasretinden Prangalar Eskittim” ile gönüllerde taht kuran Ahmed Arif, gün oluyor, şiirine sansür uygulamak zorunda kalıyor.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra, iki şiirine sansür uyguluyor.
33 Kürdün, Van’ın Özalp ilçesinde, 1942’de yargısız kurşuna dizilmesini anlatan “33 Kurşun”dan “Şifre buyurmuş bir paşa” , “Hapishaneye gece erken gelir” şiirinden de “Kürdün gelini” dizelerini çıkarıyor.
Başına, “Olmadık işler açılmasın” diye...
Ta ki 1989’de, ünlü ses ve saz sanatçısı Rahmi Saltuk, devreye girinceye kadar.
Ahmed Arif- Rahmi Saltuk dostluğu, doruklarda.
Birlikte, yurt düzeyinde bazı programlara katılırlar.
İçine kapanık, dışarıya mesafeli Ahmed Arif, bu kabuğu Rahmi Saltuk’la kırmaya başlıyor ufak ufak.
Ahmed Arif’in sesinden bir şiir kasedi dolduruyorlar.
Sira “33 Kurşun”dadır.
Rahmi Saltuk, şiirin 12 Eylül öncesi gibi orijinal haliyle okunmasını ister.
- Ahmed Abi, size yakışan, sizden halkın beklediği şiirlerinizi orijinal haliyle okumanızdır. Bu şiirleri yazan sizsiniz, onu korumak da önce size, sonra okurlarınıza düşüyor. Şüphesiz şiirler ilk haliyle topluma mal olmuştur. Artık bu gölgeyi üzerinden atma zamanının geldiği kanaatindeyim. Doğru kararı vereceğinize yürekten inanıyorum.
Ahmed Arif, tereddüt içindedir.
İki “sakıncalı” dize için, yazar Vedat Türkali’den de onay aldığını anlatır.
Ama Rahmi Saltuk’un duyarlılığını da gözardı etmez.
O gürül gürül akan sesiyle, “Sakıncalı” dizeleri de kayda geçirir.
İki şiir, 1989’da basılan “Hasretinden Prangalar Eskittim”lerde, yeniden sansürsüz haliyle yer alır.
Rahmi Saltuk, boş durmaz.
Ahmed Arif’in, İstanbul’da ilk ve son imza günü olan Ekim 1989’daki Tüyap Kitap Fuarı’nda, Vedat Türkali’ye de sitem eder.
- Ağabey, Ahmed Abiye, şiirinden iki dizeyi çıkarmaya siz mi onay verdiniz?..
Üstad Vedat Türkali, beklenmedik tatsız suçlamayı ustaca savurur:
- Ben, ona, “Bir şairin, icap ederse şiirinde sonradan bazı değişiklikler yapabileceğini” söyledim. Nerden bilecem “33 Kurşun”dan “Hapishaneye gece erken gelir” deki iki önemli dizeyi çıkaracağını...
Maksat, hasıl olmuştur.
Artık “Hasretinden Prangalar Eskittim” sansürsüz haliyle yine gönüllerdedir.
Toplumların önüne çekilen haksız yasakları, bentleri yıkan sanatçılara, bin selam olsun.
Xxx
Rahmedli Ahmed Arif ile Rahmi Saltuk’un, bir de Denizli macerası var.
1989, Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin (SHP), Anavatan Partisi’ni (ANAP), yerel seçimlerde mağlup ettiği yıldır.
Denizli’de de, SHP’li Ali Marım, Belediye Başkanı’dır.
SHP’li belediyelerle, kültür programları, yurt düzeyinde zirveye çıkar.
Tiyatro sanatçısı Şener Kökkaya, Denizli’de Ahmed Arif- Rahmi Saltuk’lu bir program düzenler.
İki ünlü sanatçı, programdan bir gün önce kente gider.
Hava sıkıntılıdır.
Rahmi Saltuk, Şener Kökkaya ile SHP’li Belediye ve teşkilat arasında, uyumsuzluk olduğunu anlamakta gecikmez.
Sosyal demokratlar, geleneksel çekişmelerini burada da elden bırakmamışlardır.
Rahmi Saltuk, tatsızlığı Ahmed Arif’e sezdirmemek için büyük gayret sarfeder.
Ama toplantı salonunun boş olması, dikkatlerden kaçmaz.
Belediye Başkanı, Ahmed Arif ve Rahmi Saltuk’la yemek yer, ondan sonra izini kaybettirir.
Rahmu Saltuk, Ankara’da Hikmet Çetin’e, Afyon yolunda Deniz Baykal’a telefonla ulaşır, ama bir daha Ali Marım’ın yüzünü göremez.
Üç sanatçıya yapılan büyük ayıp, yurt düzeyinde halka da gösterilmiş olacak ki, SHP ve CHP çizgisi, özellikle kaç yerel seçimdir diplerde geziniyor.
Xxx
Ahmed Arif’in Rahmi Saltuk’la birlikte başlattığı halka açılma projesi, ne yazık ki, 1991’de Azrail’in devreyle girmesiyle son bulur. Ahmed Arif, aynı yıl hayatını kaybeder.
Ahmed Arif’in, memleketi Diyarbakır’da hasretle beklenen programı da, beklenmedik aksilikler yüzünden gerçekleşmez.
Bu ukte de, Üstad’ın yüreğinde “Derin bir sızı” olarak yer alır.
Xxx
Başlığı “Acıyı baleyledik” diye attık ama, bir türlü sadede gelmedik.
Bu anlam yüklü iki kelimenin “patenti”, Gürünlü büyük şair Hasan Hüseyin (Korkmazgil)’e ait.
Adını kitabına veren bir şiirinin başlığıdır bu.
Bu çarpıcı şiiri besteleyip 1970’lerde topluma mal eden ise Rahmi Saltuk’tur.
“68 Kuşağı”nın hafızasında yer eden bu dizeler, şairi de, bestekarını da gönüllerde ebedileştirmiştir.
“Acıyı baleyledik” derken, Köy Enstitülü Hasan Hüseyin’i hatırlamamak, mümkün değildir.
Tıpkı “Gelin canlar bir olalım” dizelerinin ölümsüz şairi Pir Sultan Abdal gibi
Hasan Hüseyin’in şiirini besteleyen Rahmi Saltuk’u anmamak, büyük vefasızlıktır.
Büyük şairin eşi Azime Korkmazgil’in, hakkaniyetle teslim ettiği gibi, “Şiir Hasan Hüseyin’indir ama topluma mal olması, Rahmi Saltuk’un sesi ve sazı iledir.”
2009 için “Açılım Yılı” demiştik ya.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dersim’e yaptığı ziyarette, bu dizeyi kullandı.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, “Alevi Çalıştayı” nedeniyle yaptığı konuşmada, hem Hasan Hüseyin’in “Acıyı baleyledik” , hem de Pir Sultan Abdal’ın “Gelin canlar bir olalım” dizelerini, üstüne basarak ifade etti.
Ama iki şairin de adını ağzına almadı.
Yine Devlet Bakanı Egemen Bağış da, bir konuşmasında “Acıyı baleyledik” sözünü tekrarladı.
Her üç devlet büyüğü de, şairin adını anmayı akıllarına getirmedi.
Halbuki, gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerek Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek veya Sezai Karakoç’tan bir dize okuyunca, önce, adlarını zikretmeyi hiç de ihmal etmiyorlar.
Doğru da yapıyorlar...
Esas olan, Necip Fazıl ile Sezai Karakoç gibi, Pir Sultan Abdal ve Hasan Hüseyin’i de “es geçmemektir...”
Bu toprağın sanatçısına, bu kadar da vefasızlık, nasıl kabul edilir?..
Şairimize, ses ve saz sanatçımıza, bu kadar mı yabancıyız, bu kadar mı uzağız?..
“Gönül Köprüsü” kurmaya çalışırken, onları görmezden gelmek, temeldeki en önemli taşları eksik saymak demek değil midir?..
Evet dostlar, evet canlar...
Duyan, duymayana haykırarak söylesin...
“Acıyı baleyleyen” şairimiz, Hasan Hüseyin’dir.
Onun sanatı, onun yüce ruhu önünde, bin kez eğilmek, boynumuzun borcudur.
Anadolu’yu ebedi yurdumuz kılan çimentonun özü, Hasan Hüseyin’in “iki kelime” ile abideleştirdiği “Acıyı baleyledik” ifadesindedir...
Xxx
Hürriyet’in 3 Ocak 2010 Pazar günkü “Pazar” ekinde, gazeteci Faruk Bildirici’nin ünlü Kürt sanatçı Şıvan Perwer ile röportajı yer aldı.
Şıvan Perwer, Kürt müziğini dünyaya tanıtan en önemli isimdir.
Sanatçının 30 Ocak 20l0 Cumartesi günü, Avusturya’nın başkenti Viyana’da, Asamble Wien King Orkestrası eşliğinde verdiği konserin açılışını, Cumhurbaşkanı Hein Fischer yaptı, Konseri izleyenler arasında, Irak Kürdistanı Özerk Yönetimi Başkanı Mesut Barzanı ile kapatılan DTP Genel Başkanı Ahmed Türk, Eşbaşkan Aysel Tuğluk, BDP ve AKP’li bazı parlamenterler de vardı.
34 yıldır Avrupa’da sürgünde yaşayan Urfalı Şıvan Perwer, ne yazık ki Türkiye’ye gelemiyor.
Sesi ve sazıyla milyonların gönlünde taht kuran Şıvan Perwer, 70’li yılların sonunda tanınmaya başlıyor.
Konserlerde söylediği Kürtçe şarkılar, polisi peşıne takıyor.
Her konseri, polisle köşe bucak kovalamacaya dönüşüyor.
Kasetleri el altından, en ücra köylere kadar yayılıyor.
Şıvan’ın sıtranları, yasaklardan, baskılardan bıkmış Kürtler için, bir özgür soluktur, bir ışıktır.
Şıvan Perwer, çok geçmeden, sanatını Türkiye’de özgürce icra edemeyeceğini anlıyor.
Bunun için yurt dışına çıkmaya karar veriyor. .
Yaban ellerde tutunacağı bir dal arayışına giriyor.
Bazı dostları, o dönemde şöhretinin zirvesinde olan Rahmi Saltuk’u salık verirler.
Rahmi Saltuk ile Şıvan Perwer, ilk kez Ankara’da bir konserde karşılaşmışlardır.
Konserin düzenleyicileri ise 2007 seçimlerinde Meclis’e giren BDP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve Avukat İsmet Ateş’tir.
Şıvan Perwer, 1979’da pasaportunu almış, yurt dışına gitmeye hazırdır.
İstanbul’da , bir dostu vasıtasıyla Rahmi Saltuk’tan randevu alır.
Unkapanı’ndaki bir müzik şirketinde buluşurlar.
Şivan, niyetini açıklar, Rahmi Saltuk’un yardımını rica eder.
Rahmi Saltuk, tereddütsüz iki isim verir:
- İsveç’e gidersen Mahmut Baksı’ya, Almanya’ya gidersen Elazığlı Beko’ya selamımı söyle. İşte telefonları. Bir aksılık olursa beni ararsın.
Şıvan, İsveç’e gideceğini belirtince, Rahmi Saltuk, “ O zaman mesele yok. Mahmut Baksi ile görüşmen, sana tüm kapıları açmaya yetecektir. Haydı yolun açık olsun” der.
- Şıvan, sen İsveç’e, kalmak için mi yoksa geri dönmek üzere mi gidiyorsun, diye sormayı da ihmal etmez.
Şıvan, şartlar el verdiğinde tabii ki döneceğini açıklar.
Bilindiği gibi, gidiş o gidiştir.
Mahmut Baksi, 19 Aralık 2000 tarihinde hayata veda edinceye kadar, Şıvan Perwer’ın en yakınıdır. Abisidir, hocasıdır, menaceridir, can dostudur.
Şıvan Perwer, özgür Avrupa topraklarında sanatının doruğuna ulaştıkça, dostları ve düşmanları da o kadar çoğaldı.
Uluslararası birçok müzik festivalinde, sazını ve sözünü başarıyla konuşturan Şıvan Perwer, ne yazik ki doğduğu, büyüdüğü topraklara hasret...
Sanatının gıdasını devşirdiği topraklara yasaklı...
Kasetleri, sidileri onlarca yıldır mılyonlarca evde, TV’lerde, radyolarda, işyerinde, araçta çalınıyor.
Doğum yeri Siverek’e heykeli dikiliyor.
Ama devlet katında hâlâ yasaklı, hâlâ sakıncalı.
Ocak 2009’da TRT’de röportajı yayınlandı.
Ama onun ülkeye korkusuzca gelmesini sağlayacak yasal yollar henüz açılmadı.
Şüphesiz, Şivan Perwer de, günü gelince, Anadolu’da yetişen her değer gibi, sıla hasretinden kurtulacaktır.
Şıvan Perwer’in dünyaya tanıtılmasında emeği olan iki ismi, Rahmi Saltuk ve Mahmut Baksi’yi unutmamak için, bu kaydı da, tarihe düşmek bir görevdir.
Kürtçe, Türkçe, İsveççe 20’ye yakın kitap yazan rAhmedli Mahmut Baksi, edebiyat tarihinde hak ettiği yerini almıştır.
Diyarbakır’daki mezarında, ruhu, şüphesiz bu topraklar için yapılan her güzel adıma sevinmektedir.
Şıvan Perwer ve Rahmi Saltuk’a da, halk için yaptıkları sanatta başarılarının devamını dilemek boynumuz borcu.
Xxx
“Vefa” sadece bir semt adı olarak hafızalarda kalmamalı.
Hayatın her alanında, gerektiğinde hoyratça kullanılmalı derim...
Yeni nesil belki bilmez ama Kemal Burkay’ın, “Bir kedim bile yok” dizesiyle tanınan “Gülümse” şiirinin ilk bestekarı da Rahmi Saltuk’tur.
Rahmi Saltuk, bu güzel şiiri 1979’da çıkardığı “longpley”inde okur.
Eser, kısa sürede milyonların zihninde yer eder.
Aradan yıllar geçer. 1990’lı yıllarda, bu kez Sezen Aksu aynı şiiri kasedine alır.
Eser, yeniden hit olur. Sezen Aksu’nun adıyla anılmaya başlar.
Dedik ya bir de “vefa” olayı var önümüzde.
Sezen Aksu, eserin ilk kez Rahmi Saltuk tarafından bestelendiğini bilmeyebilir.
Tıpkı Hülya Avşar’ın, unutulmaz sanatçı Ruhi Su’yu tanımaması gibi...
Ama şiirin sahibi Kemal Burkay’ın bir kez olsun, gerçeği gündeme getirmemesi Rahmi Saltuk’u üzer.
Oysa tarih, bu gerçeği de mutlaka doğru şekilde kayda geçirmeye devam edecektir.
Bu hatırlatma da, buna katkı içindir...
Yolumuzu aydınlatan, gönlümüzü coşturan ölümsüz sanatçılar, “kadanız olam...”
Rahmedullah Karakaya
8 Şubat 2010
Yenilevent -İstanbul
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.