ABDULLAH GÜL: KÜRT SORUNU ULUSLARARASI BİR MESELEYE DÖNÜŞTÜ
Karar gazetesinden Yıldıray Oğur, Ahmet Taşgetiren ve Elif Çakır’ın sorularını yanıtlayan Abdullah Gül, Kürt sorunu, sistem tartışmalarından Ali Babacan’ın kuracağı partiye, Suriye krizinden Gezi olaylarına kadar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
18 Şubat 2020 Salı 02:31
Röportaj'da Kürt sorununa ilişkin bölüm şöyle:
Elif Çakır: Peki, başka bir meseleye geçelim. 2009 yılında siz “iyi şeyler olacak” dediniz ve Türkiye'nin kadim sorunlarından Kürt meselesinin çözümü için adımlar atıldı. İyi şeyler de oldu. Ama sonu kötü bitti. Nerede yanlış yapıldı? Tekrar çözüm sürecine dönülür mü?
Abdullah Gül: Bu mesele Türkiye’nin en önemli konularından biridir. Buna şöyle bakarım; tüm ülkelerden daha fazla Kürt nüfusumuz var. Barzani’nin referandum tartışmaları olurken çok çarpıcıydı. CNN Türk’te bir harita üzerinde tartışılıyor, dört ülkedeki Kürtler gösteriliyordu haritada. Sonra CNN International’e geçtim aynı harita üzerinde konuşuluyor, ama bir farkla. Türkiye'nin üzerinde 15 milyon, Irak'ta 4 milyon, Suriye'de 2 milyon, İran’da 6 milyon yazıyor. Türkiye'deki haritada ise bu yoktu. Bu bir realite, bu kadar Kürt nüfusumuz var. Cevaplanması gereken asıl soru, bu nüfusumuzu ne kadar eşit vatandaş kılabiliyoruz, nasıl mutlu ve ülkesine bağlı hale getirebiliyoruz? Bu meseleye her yönüyle bakacaksınız. Kendi içerimizde bu meseleyi hallettiğimiz takdirde, hem kendi ülkemizi hem bölgeyi sağlamlaştırırız. Ama kendi ülkemizde bu meseleyi halledemezsek, meselenin kendi ülkemizde kalmayıp bölgesel ve uluslararası boyutlara ulaşmasından korkardım.
Yıldıray Oğur: Artık uluslararası bir meseleye dönüştü.
Abdullah Gül: Uygulanan politikaların neticesi, burada kimseyi suçlamak istemem. Hepimizin sorumluluğu. Kendi içimizde, kendi inisiyatifimizle yüksek insan hakları standartlarıyla halledemeyince bölgesel ve uluslararası boyutlara gitti, zor işler.
Ahmet Taşgetiren: HDP'ye yönelik bir tecrit, izolasyon var. Sağlıklı buluyor musunuz?
Abdullah Gül: Cumhurbaşkanlığımda hepsini angaje etmeye çok önem verirdim. Her dış ziyaretimde bütün partilerden olduğu gibi onlardan da temsilci alırdım. Bu beni gittiğim yerde güçlü yapardı. Masaya şöyle oturunca hepsini tanıtırdım. MHPli arkadaşımı da HDP’li arkadaşımı da tanıtırdım. Bütün gezilerimde de olmuşlardır. Hiçbir ayrım yapmadan bütün belediyeleri Batman'ı da Diyarbakır'ı da ziyaret etmişimdir. Onlara bu ülkeye ait olduklarını hep bu şekilde hissettirdim.
Elif Çakır: Dünyada mı böyle bir eğilim var acaba. Popülist hareketler, milliyetçilikler yükseliyor.
Abdullah Gül: II. Dünya harbinden önce bunlar hep yaşandı, hamaset, popülist akımlar… Sonra maliyeti dünya 50 milyon insanını kaybederek ödedi. Arkasından demokratik kurumlar kuruldu, Avrupa Konseyi, İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Ama söylediğiniz gibi son birkaç yıl içerisinde korkunç bir şekilde başta İngiltere'de, ABD'de olmak üzere kazanmak için kutuplaştırmak, kazanmak için her şeyi mubah görmek anlayışı ortaya çıktı. Bu çok büyük bir tehlike. Çok olumsuz neticeleri de oldu. İngiltere'deki referandum, ABD'deki seçim gibi. Şimdi buna karşı reaksiyon da başladı. Bunların hepsi bir maliyet ödetiyor ondan sonra insanlık başka bir yol buluyor. İnsanlık şimdi de bunu deneyerek görecek.
ÜLKEYİ NORMALLEŞMENİN KISA YOLU; TUTUKSUZ YARGILAMA
Elif Çakır: Türkiye'de çok sayıda gazeteci, siyasetçi hiçbir dönemde olmadığı kadar hapiste. Osman Kavala, Ahmet Altan, Mümtazer Türköne, Selahattin Demirtaş cezaevinde. Ne düşünüyorsunuz?
Abdullah Gül: Yönetimin Türkiye'deki iklimi pozitife çevirme meselesinin en kısa yolu işte bu siyasetçilerin, yazarların, gazetecilerin ve sivil toplumcuların tutuksuz yargılanmasıdır. Zaten AYM'nin de AİHM’in de kararı bu yönde. Yüksek mahkeme kararları uygulanırsa bu adım içeride ve dışarıda çok takdir edilir ve olumlu hava, ekonomi dahil, birçok şeye yansır.
Haberin tamamını okumak için
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.