ABANT PLATFORMU'NDA NELER KONUŞULDU?
Abant Platformu "Yeni Bir Toplumsal Mutabakat İçin Demokratikleşme" başlığıyla Ankara'da toplandı. İlk günü geride kalan toplantıda tartışılan temel konu "açılım" oldu.
13 Mart 2010 Cumartesi 10:40
Abant Platformu "Yeni Bir Toplumsal Mutabakat İçin Demokratikleşme" başlığıyla Ankara'da toplandı. İki gün sürecek toplantının ilk günü geride kalırken toplantıda tartışılan temel konu "açılım" oldu.
Konferansta konuşmacı ya da oturum başkanı olarak görev alan isimler arasında ise, Cengiz Çandar, Baskın Oran, Hüseyin Hatemi, Mümtaz'er Türköne ve Mehmet Altan gibi isimler dikkat çekiyor.
"Terör bitecek"
İçişleri Bakanı Beşir Atalay açılım süreci kapsamında yapılan yasal düzenlemelerden bahsederken, ''Bu çalışmalarımız büyük titizlikle sürüyor, terörle ilgili boyut hassasiyetle yürütülüyor. Terör bitecek. Türkiye eski Türkiye değil, hiçbir komşumuz Türkiye'ye dönük teröre destek veremez, bigane kalamaz. Bütün sorunların demokrasi ve insan hakları boyutunda çözülmesini istiyoruz. Bu konudaki görüşmeler bütün yönleriyle devam ediyor. Meclis altındaki muhatabı önemli görüyoruz. Daha önce de önemli gördük. Başbakanımız, o zaman bu konuda muhatap olarak gördüğümüz kapatılan DTP Genel Başkanı ile bunun için görüştü, ama istiyoruz ki karşımızda 'muhatap benim, gerçekten muhatap benim, başkası değil' diyecek, bizi başka yere havale etmeyecek muhatap istiyoruz. Meclis içi meşru muhatabı biz çok önemli görüyoruz" diye konuştu.
"MHP terörün bitmesinden korkuyor"
Atalay, yapılan çalışmalara CHP ve MHP'nin destek vermemesini de eleştirerek, "CHP'den biraz ümitliydim, ön görüşme de ama bu konularda CHP destek vermez. Bütün toplumsal sorunların temelinde CHP anlayışı vardır, onun için çözümüne de katkı beklemek doğru değil. MHP de çok sert bir tutum içine girdi. Kin, nefret, yıkım projesi üslup bu. O kadar telaşa düştüler ki terörün bitmesinden çok korkuyorlar çünkü nemaları gidecek" diye konuştu.
"Türkiye'de demokrasi değil bürokratik oligarşi var"
Toplantının açılışında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Kurtulmuş, Türkiye'nin temel meselesinin anayasa değişikliği ile başlayacak bir restorasyon sorunu olduğunu belirterek, Türkiye'de kapsamlı, köklü bir anayasa değişikliği yapılması gerektiğini savundu. Kurtulmuş, ''Mevcut parlamento Türkiye'nin meşru parlamentosudur. Son güne kadar bu parlamento anayasa değişikliği, yasa değişikliği yapmaya yetkili organdır. Milletin meclisidir'' dedi. Anayasa Mahkemesinin kendisini fiili bir senato konumuna getirdiğini savunan Kurtulmuş, TBMM'nin bu durumu değiştirebileceğini kendilerinin de bu değişikliğe destek verebileceğini söyledi.
Türkiye'deki siyasi sistemin adı demokrasi gibi görünse de ''bürokratik oligarşi'' ve ''vesayet sistemi'' olduğunu iddia eden Kurtulmuş, ''Türkiye'de son dönemde yapılanlar önemli adımlardır. Takdir ediyoruz'' dedi. Kurtulmuş, ayrıca, milletin anayasa yapma sürecine dahil edilmesi, doğrudan halk tarafından seçilen ve yeni anayasayı yapacak olan bir anayasa meclisi oluşturulması gerektiğini belirtti.
"24 saat kesintisiz demokrasi"
BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu da parti olarak ''24 saat kesintisiz demokrasi'' istediklerini söyledi. Bireysel özgürlüklerin ve hukuk devletinin önemine işaret eden Topçu, bu konuda atılacak adımlara destek vereceklerini belirtirken "bölücü terörün" sona ermesinin yolunu açacak gelişmelerin olmasını temenni ettiklerini de vurguladı.
"Hukuksal karmaşa yaşanıyor"
Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu da hükümet tarafından atılan adımlar sonrasında, bazı odakların, ''toplumsal uyanışın kontrolleri dışında olmasından endişe duyduğunu'' söyledi. Türkiye'de hukuksal anlamda bir karmaşa yaşandığını ve yaşanan karmaşayı çözmesi gerekenin TBMM olduğunu ifade eden Uslu, TBMM'nin evrensel değerlere ve standartlara uygun bir anayasa yapması gerektiğini savundu. Uslu, herkesin hukukun önünde kendini savunması ve hukukun temel ilkelerine uygun bir şekilde yargılanması gerektiğine de işaret etti.
Devlet Kürtlerle helalleşsin
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş, Türkiye'deki yargı kararlarının sadece metin olduğunu belirterek, "Murat 124'ler Edirne'den sonra 'araba' olarak tanımlanmıyordu. Kapıları kapanmazdı, frenleri tutmazdı. Bizim yargı kararlarımız böyle, sadece metin." dedi.
Her kesimden aydını bir araya getiren ve Türkiye meselelerine çözüm arayan Abant Platformu'nun 20. Toplantıları Ankara'da devam ediyor. Rixos Otel'de yapılan ikinci günkü toplantıda 'Değişim Talebi ve Vaad Ettikleri' başlığı altında demokratik açılım masaya yatırıldı.
Oturum başkanlığını Cengiz Çandar'ın yürüttüğü 3. oturumda konuşan Bilkent Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ersel Aydınlı, Türkiye'nin ciddi bir değişimden geçtiğini dile getirdi. "Kurumlar arasında çatışarak değil de anlaşarak bir dönüşümü sağlamak hala mümkün." diyen Aydınlı, kurumların başında bulunanların kavgacı yolla, Türkiye'nin asla demokratikleşemeyeceğini iyi bildiklerini ifade etti. Aydınlı, "Türkiye, gerçekleştireceği dönüşümde, dünyaya örnek olabilir. Güçlü devlet içte demokrat, dışta güçlü devlet demektir." diye konuştu.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş ise Türkiye'nin mahkum olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davalarını örnek gösterdi. Türkiye'nin AİHM'e giden davalar bakımından birinci sırada olduğunu vurgulayan Karakaş, sonuca bağlanan davalardan yüzde 80'inde ihlal bulunduğunu ifade etti. Türkiye'deki yargı kararlarının sadece metin olduğunu belirten Karakaş ilginç bir benzetme yaptı: "Murat 124'ler Edirne'den sonra 'araba' olarak tanımlanmıyordu. Kapıları kapanmazdı, frenleri tutmazdı. Bizim yargı kararlarımız böyle, sadece metin. Türkiye'de gerçek yargı reformu ne zaman olabilir? AİHM'in Türkiye'yle ilgili verdiği kararlarda ihlal sayısı gelişmiş ülkelerin ortalamasına geldiğinde olur."
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun da demokratik açılım üzerine değerlendirmeler yaptı. Güneydoğu'da çatışmalar ve ölümlerin devam ettiği müddetçe kalıcı bir çözümün zor olacağını dile getiren Coşkun, "Bir çatışmasızlığı sağlamak ve bunu sürekli hale getirmek gerekir, silahların konuşmadığı bir düzene ihtiyaç var." dedi. Toplumun rehabilite edildiği dinginlik durumuna ihtiyaç bulunduğuna dikkat çeken Coşkun, çatışmasızlık durumunda en büyük görevin devlete düştüğünü aktardı. Coşkun, "Devlet çatışmasızlığı desteklemeli, devlet operasyonları durdurmalıdır. Silahsızlandırmak onu siyasasal bünyeye kavuşturmaktır. Devlet, Kürtlerin çektiği acıları paylaşmayı bilmelidir." değerlendirmesini yaptı.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.